İSTANBUL – Hükümet asgari ücrete yıl içerisinde ikinci bir zam olmayacağı yönündeki görüşünü değiştirmedi. Artan enflasyonla birlikte alım gücü düşen dar gelirliler ise ücretlere zam yapılmasını bekliyor. Orta Vadeli Plan (OVP) ve Kamuda Tasarruf Paketi gibi ekonominin ‘toparlanması’ için para politikasının baskılanmasını savunan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, eleştirilerin odağında. Ekonomist ve siyaset bilimcilere göre temmuz ayında asgari ücrete zam yapılmaması işçi grev ve eylemlerinde artışa neden olabilir.
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, asgari ücret ile genel ücretlerin enflasyonu artıran ana dinamik olmadığını söyledi. Doç. Dr. Utku Balaban ise önümüzdeki iki yıl boyunca daha fazla işsizlik ve yoksullaşma yaşanabileceğini belirtti. Ekonomistlerle, hükümetin asgari ücret politikasını ve OVP ile siyasal hedeflerini konuştuk.
ÜCRET ARTIŞI MI ENFLASYON ARTIŞI MI ENFLASYONU TETİKLİYOR?
Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Mayıs’ta yaptığı açıklama ile asgari ücrete zam olmayacağını söylemişti. Erdoğan ‘geçici rahatlama’ diyerek milyonlarca asgari ücretlinin beklentisini artırdı. Ardından 16 Mayıs’ta ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, asgari ücrete ek zam olmayacağını belirtti. Mehmet Şimşek’in de maliye programında asgari ücrete zam yapılmayacağı kararından dönüşle ilgili herhangi bir sinyal görünmüyor.
Asgari ücrete yapılacak zammın enflasyonu artıracağı görüşüyle ilgili Hayri Kozanoğlu şunları söyledi: “Maliye politikaları açısından asgari ücretin önemli bir etkisi yok. Nedeni de; kamu kesiminde asgari ücretle çalışan insan kalmadı. Asgari ücret özel sektöre yönelik bir uygulama. Asgari ücretleri artırdığınız zaman ‘enflasyon artmaz’ demek iktisadi olarak doğru olmaz. Önemli olan ‘enflasyonun artışı mı ücretleri tetikliyor yoksa ücretlerin artışı mı enflasyonu tetikliyor?’ Burada önemli olan nedensellik bağını kurmak.”
‘ASGARİ ÜCRET ARTIŞI ENFLASYONU ARTIRAN ANA DİNAMİK DEĞİL’
Kozanoğlu, özellikle 2023 seçimlerine giderken faiz politikaları sonucunda enflasyonun çok arttığı dönemde insanların satın alma güçlerini korumak için zam talebinde bulunduklarını hatırlattı: “Asgari ücreti çok arttırırsan talep arttığı için belli miktarda enflasyon artabilir. Ancak enflasyonun diğer dinamiklerini unutmamak lazım. Arzın eksik olması önemli bir başlık. Özellikle Türkiye yeterince tarım üretimi yapamadığı için fiyatlar artıyor. Diğer boyut ise ‘satıcılar enflasyonu’ denilen mesele. Enflasyonu bir kere kontrolden çıkartırsanız firmalar, market zincirleri fiyatları maliyetlerin ötesinde arttırır. Enflasyon algısı güçlü olduğu için fiyatlar ne kadar artsa da talepler öne çekiliyor. Bu da enflasyonu sıçratıyor. Asgari ücret ve genel ücretler enflasyonu arttıran ana dinamik değil.”
‘ZAM OLMAZSA İŞÇİ EYLEMLERİ ARTABİLİR’
Asgari ücret 2024 başında yüzde 49 artışla 17 bin 2 liraya yükselmişti. Kozanoğlu, 2024 Ocak ayında dahi bu ücretle yaşamanın kolay olmadığını sözlerine ekledi. Kozanoğlu’na göre 2024 Temmuz ayında ara zam yapılmazsa iki senaryo ortaya çıkabilir:
“İnsanlar düşük ücret almaya rıza göstermeyecekler. Özel sektörde toplumsal talepler ve işçi eylemleri yükselecek. İnsanlar satın alma güçlerinin erimesini ve yaşamın zorlaşmasını kabullenmeyecekler. Grevler ve işçi eylemleri muhtemelen artacak. Bunu göze alıyorlar mı düşünmek lazım. İkincisi de asgari ücretliler gelirlerinin çoğunu harcamaya yöneltir. Hatta gelir ötesinde kredi kartıyla harcama yaparlar. Bunu kıstığınız zaman talep, öngördüğünüzden çok daha fazla düşebilir. Stagflasyon çok daha bariz şekilde hissedilebilir. Asgari ücret temmuzda artırılmazsa her iki sonucunda ortaya çıkacağını hem ciddi toplumsal hareketler olacağını hem de işsizliğin artacağını düşünüyorum.”
‘İŞVEREN DE TEPKİ GÖSTEREBİLİR’
Mehmet Şimşek maliye yönetiminin büyük ölçüde yabancı sermaye girişlerini davete dayandığını da sözlerine ekleyen Kozanoğlu, “Enflasyon, dezenflasyon programının da ana dinamiği bu. Özellikle ihracat yapan şirketler açısından enflasyonun altında artan kur onların rekabet güçlerini aşağıya çekiyor. İhracatın olumsuz etkileneceği bir durum var. Dövizin düşmesi yoluyla rekabetin korunması öngörülüyor. Mehmet Şimşek de bunu söylüyor, maliye politikası açısından daha az önem taşıyor. Çünkü söylediğim gibi kamuda asgari ücretle çalışan kalmamış durumda. İşveren kesimleri temmuzu bekliyorlar. Asgari ücret süreci geçsin diye bekliyorlar. Hükümete, ekonomi yönetimine olan tepkiler çok yoğunlaşmasın istiyorlar. Özellikle Anadolu sermayesi yüksek faizlere tepki gösterecekler diye bekliyorum. O nedenle bu kesimlerin de yüksek faizden daha fazla şikayet edeceklerini” ifadelerine kullandı.
‘OVP SİYASİ STRATEJİNİN BİR DÖKÜMÜ’
Doç. Dr. Utku Balaban ise öncelikle kısaca OVP’den bahsetti: “Metni okuduğunuzda sanki yoksullaşma yokmuş da büyük bir atılım gerçekleştiriyormuş gibi bir izlenim ediniyorsunuz. Yani OVP’yi ciddi bir iktisadi strateji metni olarak değil hükümetin siyasi stratejisinin bir dökümü olarak ele almak gerekir. Bu metin 2023 seçiminden sonra kaleme alındı ve o seçimden önce yürürlüğe sokulan yüksek istihdam politikasının ürettiği enflasyonu frenleme niyetini yansıtıyor.”
Vergi politikasının önemli bir araç olduğuna dikkat çeken Balaban, geçtiğimiz yıl KDV, tüketici kredisi vergisi ve motorlu taşıt vergisinin arttırıldığını hatırlattı. Mehmet Şimşek’in mayıs ortasında bu vergi düzenlemelerine paralel biçimde kamuda dönüşüm, harcama disiplini ve kamu yatırımında kesintiyi içeren tasarruf tedbirleri açıkladığını sözlerine ekleyen Balaban, “Bu düzenlemeler işçi sınıfını temel ihtiyaçlarını kısmaya zorlayarak iç talebi daraltmaya ve bu sayede hem cari açığı hem de enflasyonu düşürmeyi hedefliyor” dedi.
‘ÜÇ EKSENLİ YAKLAŞIM’
Mehmet Şimşek’in 2007’de tekstil sektörünün ekonomideki payını düşürmeyi hedeflediğini ifade ettikten sonra gelen tepkiler üzerine geri adım attığını hatırlatan Balaban, Şimşek’i tutarlı bir siyasetçi olmamakla eleştirdi.
Utku Balaban sözlerine şöyle devam etti: “Hükümetin OVP ve belki hemen her strateji metninde gördüğümüz üzere, önceliği ‘küçük üreticiyi’ korumak. Bu, İslamcıların 1970’lerden beri stratejik önceliği. Faburjuvazi olarak adlandırdığım bu toplumsal sınıf vergi vermemeli ve düşük ücretlerle istihdam gerçekleştirebilmeli. Bu sınıfın bir başka ekonomi politik beklentisi sübvanse edilmiş krediye erişim. Enflasyon hükümet için bu sübvansiyon maliyetini yükseltiyor. Konuyu bu çerçeveden ele aldığımızda karşımıza üç eksenli bir yaklaşım çıkıyor: Küçük üreticiden vergi alma, küçük üreticinin ücret ödemelerini asgariye indir ve küçük üreticiye sübvanse edilmiş kredi sağla. Yani kurumlar ve tüketim vergisini arttır, ücretleri kademeli olarak düşür, tüketimi ücret düşüşüyle daralt ve enflasyonu kontrol altına al. Düşük enflasyonla da küçük üreticinin borçlanma maliyetini düşür.”
‘ASGARİ ÜCRETTE SIK ENFLASYON DÜZELTMELERİ ELZEM’
Asgari ücretle ve enflasyon ile ilgili sözlerini Türkiye’nin dünyadaki yerinden devam ettiren Balaban, “Türkiye 2023’de dünyada enflasyon oranı en yüksek beşinci ülkeydi. Şu anda enflasyon dünya ortalamasının on katı. Dolayısıyla, evet, asgari ücrette olabildiğince sık enflasyon düzeltmeleri, bırakın bölüşüme dair adaletsizliği, iç talepteki dalgalanmanın önlenmesi için elzem” dedi.
‘HÜKÜMET GÖZE ALDI’
‘Dalgalanmanın’ iç pazara çalışan küçük üreticiyi iktidardan uzaklaştırabileceğini düşünen Balaban, iktidarın bu riski almaya hazır olduğunu belirtti:
“Çünkü 2022’de cari açıkta ABD, Birleşik Krallık, Hindistan, Fransa ve Brezilya’dan sonra dünyada altıncı olan bir ülkeden bahsediyoruz. Ülkeye döviz girmesi gerekiyor. Bunun için de ücretlerin bastırılması. Dolayısıyla 2028 seçimine kadar atılacak adımların arkasındaki mantığı anlamak istiyorsak genelde küçük üreticiyi ve özelde ihracat yapan (yani küresel burjuvazinin ülkeden artı-değer temellükümü kolaylaştıran) küçük üreticiyi ayakta tutacak koşullara odaklanmamız gerekir. İstihdamın gidişatı üzerinde küresel etmenler de önemli fakat en azından şunu söyleyebiliriz: Muhalifleri 2023 seçiminden bir sene önce uyarmaya çalıştığım üzere iktidar o seçimi yüksek istihdam hedefine ulaşarak aldı. 2023’te işe yaradığına göre hükümet aynı yöntemi 2028 seçimi için de deneyebilir. Bu okuma doğruysa karşımızda iki aşamalı bir strateji söz konusu.”
İKTİDARIN POLİTİK PLANI
İşçi sınıfı için süregiden yoksulluğun, önümüzdeki iki yıl için muhtemel işsizlik ve sonraki iki yılda da daha yoksullaşarak istihdamı kabul etme sonucunu beraberinde getireceğini düşünen Balaban, “Küresel gelişmeler tablonun vahametini azaltabilir veya arttırabilir fakat hükümetin ücretleri yükseltmek gibi bir hedefinin olmadığı anlaşılıyor. Stratejinin ikinci aşaması da 2028’e yaklaşırken 2023 seçimi öncesi gibi istihdamı arttıracak düzenlemelere gitmek. Düşük ücret politikası devam edecekse (ki edecek gibi gözüküyor) ücretlerdeki düşüşü ivmelendirerek istihdamı arttırmaları kolay olmayacaktır. Bu nedenle, tahminim, seçimlere giderken istihdam arttırıcı düzenlemelerin 2018 seçimi öncesi Kredi Garanti Fonu uygulamasının genişletilmesine benzer bir mahiyette olabileceği yönünde” diye konuştu.